“ Qua Vadis Taraf ve HAK-PAR/B. Bozyel? “
<!– /* Font Definitions */ @font-face {font-family:”Book Antiqua”; panose-1:2 4 6 2 5 3 5 3 3 4; mso-font-charset:0; mso-generic-font-family:roman; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:647 0 0 0 159 0;} /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:””; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:”Times New Roman”; mso-fareast-font-family:”Times New Roman”; mso-ansi-language:TR; mso-fareast-language:TR;} a:link, span.MsoHyperlink {color:blue; text-decoration:underline; text-underline:single;} a:visited, span.MsoHyperlinkFollowed {color:purple; text-decoration:underline; text-underline:single;} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:36.0pt; mso-footer-margin:36.0pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} –>
İbrahim GÜÇLÜ
Yazımın başlığına bakıldığı zaman şaşırtıcı gelebilir. Bu şaşırtıcılığın haklı bir yanı var. Taraf Gazetesi ile HAK-PAR/Bayram Bozyel’in ne alakası var ki, böyle bir başlık kullanılmış denilebilir. Taraf Gazetesi ile Hak-PAR Genel Başkanı Bayram Bozyel arasındaki ilişki, Taraf Gazetesi’nin aydınlar ve toplumun belirli kesimlerinin temsilcileriyle yaptığı toplantıdan öteye bir şey değildir. Bu toplantı nedeniyle, Taraf Gazetesi’nin statüsü hakkındaki bir yeni durum, HAK-PAR Genel Başkanı’nın dile getirdikleri görüşlerin üzerinden durmaya değer bulduğum konumu nedeniyle; Taraf ve Bayram Bozyel arasında çok da doğrudan olmayan bir bağ nedeniyle böyle bir başlık atmak durumunda kaldım. Taraf Gazetesi ile ilgili olarak, “Qua Vadis Taraf” başlığı, bir olumluluğa ve Taraf Gazetesi’nin statüsündeki olumlu değişime, HAK-PAR ve Genel Başkanı hakkındaki başlık olumsuzluğa işaret ediyor.
*****
Taraf Gazetesi, demokratik bir Türkiye için mücadele eden, Türkiye’nin demokratikleşmesinde asker egemenliğinin/vesayetinin son bulmasını ve Kürt sorununun çözümünü önemli ve temel kıstas olarak ele alan, önemli bir grup fikir ve düşünce insanını bünyesinde barındıran bir gazete. Askeri/Yargı İktidarına karşı mücadele de kararlılık gösteren ve üzerine risk alan bir konumda. Askeri vesayetin son bulması, hukuk dışı örgütlenmelerin deşifre edilmesi için Ergenekon Davası’nı desteklemeyi istikrarlı ve plânlı bir şekilde deva ettiren bir statüye sahip. Demokrasi konusunda Türkiye’de var olan liberallerin genel bakışının ötesinde bir yaklaşıma sahip olmasına rağmen, Kürdistan ve Kürt ulusal alanı ile ilgili, otoriterizmi temsil eden PKK ve lideri konusunda kafası karışık olan, zaman-zaman da demokrasiye aykırı olarak düşünceler üreten bir gazete.
Taraf Gazetesi, Kürt Ulusal Sorununun çözümü konusunda evrensel ölçülere uygun kapsamlı bir çözüm projesine sahip değil. AK Parti Hükümeti’nin demokratik açılımlarını desteklediği halde, AK Partiyi eleştiren ve AK Partili olmayan bir gazete. Bazı değerlendirmeleriyle de, AK Parti ve PKK yandaşı gibi değerlendirilmeye tabi tutulacak konumlar yaratabilen bir yayın organı durumunda.
Taraf Gazetesi, başından beri bir gazete olarak yaşam ve yayın hayatına girmesine rağmen, bir düşünce kulübü gibi hareket eden ve çalışma yürüten bir kurum durumunda. Taraf Gazetesi, yayın hayatına başlamasından sonra, Türkiye’deki yayın hayatında yeni bir kültür ve davranışa yol açtı, öncülük etti. Mali zorluklara sahip olmasına rağmen; bu yeni, olumlu, değişimci yol ve yordamından dolayı okuyucusunun desteğiyle ayakta durmayı becerdi. Aralık ayının sonlarına doğru yaptığı “Açılım Toplantısı” ile Taraf kendisine “yeni bir yer tayin ediyor” kanaatini yaydı. Ben de bu kanaate sahip olanlardan biriyim.
Bazı aydınlar ve toplumsal kesimlerin temsilcileri, Taraf’ın yaptığı toplantıyı, belirli bir merkeze bağlı olarak yaptığı konusunda görüşleri olmasına rağmen, ben bu görüşe katılan biri değilim. Ben, Taraf’ın yaptığı toplantıyı, kendi inisiyatifiyle, bağımsız bir şekilde demokratikleşme ve Kürt ulusal sorunun çözümü kaygılarıyla yaptığına inanıyorum. Veriler de bunu gösteriyor. Özellikle de AK Parti Hükümeti’nin son dönemlerdeki demokrasi, reform dışı davranışlarına, sert ve cepheden eleştirileri bu görüşlerimi doğrular niteliktedir.
Taraf Gazetesi bu toplantı ile bir düşünce kulübü kadar bir siyasi kurum gibi davrandığını da ortaya koydu. Bu da, “Taraf Gazetesi etrafında da bir yeni siyasi oluşum mu gelişiyor?” sorusunu gündeme getirdi. Ben de bu soruyu soran ve cevaplamaya çalışan biri durumundayım. Taraf Gazetesi’nin fikir babalarından olan Ahmet Altan’ın siyaset, siyaset kurumu, siyasi örgütlenme, siyasi partilerle başının çok hoş olmadığını bildiğimden dolayı, Taraf’ın etrafında bir araya gelenlerin bir siyasi oluşuma doğru gitmeyeceğini okuyorum. Ayrıca Türkiye’de siyasi partilerin, sadece aydınlarla kurulmayacağı geleneği göz önüne alındığı zaman da, Taraf Gazetesi’nin bir siyasi parti ve oluşuma doğru evrimleşmeyeceğini saptayabiliyorum. Ama diğer taraftan, Yasemin Çongar’ın Amerika geleneğinden gelmesini ve ilişkilerini göz önüne aldığım zaman, Taraf’ın böyle bir evrimleşmeye doğru gidebileceğini de alternatif dışı tutmuyorum. Türkiye’de, 12 Eylül 1980 öncesi Türk Sol ve Kürt Yurtsever Hareketi’nin belirli dergi ve gazetelerden yola çıkarak siyasi oluşum ve parti haline gelmelerini göz önüne aldığım zaman da, Taraf’ın da böyle olabileceğini parantez içine alıyorum.
Bu bağlamlardan, “Qua Vadis Taraf?” diye soru sormaktan kendimi alıkoyamıyorum. Ama bu sorunun cevabının önümüzdeki günlerde açığa çıkacağını da biliyorum.
*****
HAK-PAR’dan istifa ettiğim zaman, HAK-PAR ve HAK-PAR yönetici eliti hakkındaki görüşlerimi kapsamlı bir biçimde kamuoyuyla, basın toplantısıyla ve birçok yayın organında yazdığım yazılarla paylaştım. HAK-PAR’ın geldiği yer itibariyle eskiyi tekrarlamaktan öteye geçemeyeceğini, HAK-PAR’ın kuruluş felsefesinden ve amacından uzaklaşıldığını açıkça ifade ettim. Geniş bir analiz sonucunda, yapılması gerekenlere de işaret ettim. HAK-PAR için en büyük tehlikenin, soğuk savaş dönemi özelliklerini ve davranış tarzını devam ettirmekte ısrarlı olan bir grubun egemenliği altına girmiş olması olduğunu, dile getirdim. Gelişmeler de beni doğruluyor.
Bayram Bozyel’in Taraf Gazetesi’ndeki toplantıda dile getirdiği görüşler, HAK-PAR açısından ve HAK-PAR’ı yöneten elit açısından daha büyük olumsuzlukları ortaya çıkarmakla kalmadı, büyük tehlikelerin ipuçlarını da sundu. Bu, tehlikeli, HAK-PAR kurucu felsefesi/etiğiyle çelişkili ve çatışmalı düşüncelere işaret etmek için, Bayram Bozyel’in Taraf Gazetesi’nde yapılan toplantıda dile getirdiği görüşleri aktarmak lazım. Bayram Bozyel’in görüşlerini parçalayarak maddeleştirirsem karşımıza çıkan tablo şöyle.
Bozyel, 1-“Kürt sorunun şiddetle çözülemeyeceğine inanan bir gelenekten geliyorum” diyor.
Bozyel’in bu tespiti birçok açıdan sorunlu bir tespittir. Bu yaklaşım, devlete mesaj verme, devletin kendiliğinden değişebileceğini ifade etme anlamında sorunludur. Ayrıca şiddet kavramının çok bulanık kullanılmasına yol açtığında da bir sorun yaratmaktadır. Şiddetin sınırlarını tayin etmemesi bakımından da oldukça yanlış bir yaklaşımı sunmaktadır. Örneğin, 1992 yılında Bayram Bozyel’in bağlı bulunduğu siyasi geleneğin silahlı mücadele kararı da şiddetten sayılıyor mu, doğrusu Bayram Bozyel’in tespiti bu konuya açıklama getirmiyor.
Bunun yanında, Bayram Bozyel’in geldiği gelenekle ilgili açıklaması da sorunludur. Eğer Bayram Bozyel’in bahsettiği gelenek, Bayram Bozyel’in bağlı olduğu dar ve eski soğuk savaş dönemi geleneğiyse, bu farklı bir şeyi anlatır. Bu gelenek, hem silaha karşı olan ve hem de yukarıdaki satırlarda işaret ettiğim gibi, 1992 yılında silahlı mücadeleye karar veren bir gelenektir. Eğer Bayram Bozyel genel başkanı olduğu HAK-PAR geleneğinden bahsediyorsa, HAK-PAR’ın legal açık ve demokratik bir parti olduğundan, onun şiddete dayalı olmayan geleneğinden bahsetmek, zaten gereksiz.
Bayram Bozyel eğer HAK-PAR geleneğini, geldiği dar ve PSK geleneğiyle özdeş hale getiriyorsa, buna da hakkı yoktur. Çünkü böyle bir tanım, HAK-PAR kuruluş felsefesi ve etiğine de aykırıdır.
Bozyel, 2-Geldiğimiz noktada değişimi, açılımı önemli buluyorum. Bunu birçok faktörün sonucu olarak buluyorum. Şiddetle çözüm olmayacağını Türkiye görmüştür. Kürt sorunundan doğan istikrarsızlığı taşımayacağını anlamıştır. Bu açıdan olumludur. Ancak bu sürecin handikapı, hem şansı hem de şanslığı AKP’nin niyetinde olmasıdır. Sürecin sancılı olmasının bir nedeni AKP’nin süreci iyi yönetememesidir. Ama ayını zamanda AKP bir şanstır. Çünkü geçmişte değişim dendiği zaman içine en son katılacak parti AKP oluyordu. Ama bu süreç, bu koşullar AKP’yi değişimin içine itmiştir. Bu da bizim için bir şans sayılır diye düşünüyorum” diyor.
Bayram Bozyel’in AK Parti hükümetinin “Kürt sorunu” ile ilgili açılımı konusunda ileri sürdüğü nedenler, eksik ve tüm nedenleri içermiyor. En önemlisi de, devletin soğuk savaş sonrasında, yeniden yapılandırılması, yeni emperyal yapılandırma konusunda habersiz bir hali var. AK Parti Hükümeti’nin yeni Osmanlıcı siyasetini görmüyor. Yeniden yapılanma sürecinde, amacın “Kürt sorununun” çözümünün birincil olmadığını saptayamıyor. Sorunun, devletin meşruiyetini genişletme ve T.C Devletinin kuruluşu aşamasında Kürtleri kendi içine alarak kuruluşunu gerçekleştiren devletin, yeni koşullarda, inkâr politikasından vazgeçerek Kürtleri sistemin içine çekme siyasetinin, 40 yıllık plânının bir finali olduğunu görmüyor.
Bozyel ayrıca da, 1974 yılından sonra, Kürt ulusal hareketi saflarında var olan Türkiyeci damar gereği, Türkiye’deki iktidar savaşında Ecevit’e yandaş olma gibi, AK Parti’nin açılımına yandaş olma gibi bir geleneği devam ettirmektedir.
Kürtler için sorun, AK Parti Hükümeti’nin evrensel parametrelerle ilişkisi olmayan, Kürtlerin kolektif haklarını içermeyen AK Parti Hükümetinin Projesini destekleme değil; AK Parti Hükümetinin çözüm konusunda açtığı kartı ve Kürtlerin bu kartı görmeyeceğini düşündüğü kartını görmek; Kürtler olarak kendi çözüm projemizi sunmak ve pazarlık masasında yaman pazarlıkçılar olmaktır.
Bunun yanında, AK Parti Hükümetinin açılım projesinin tıkanma nedenleri de Bayram Bozyel tarafından kavranmamıştır. Bu nedenle, açılımdaki tıkanıklığı AK Parti’nin süreci iyi yönetmemesine bağlamaktadır. Oysa “açılım sürecinin” tıkanmasının nedeni, derin devletin ve PKK’nın ortak bir organizasyon içinde, “Kürt sorunu” çözmek istememesi; Ak Parti’nin içerik ve proje olarak kapsamlı bir çözüm projesine sahip olmaması; Kürt ve Türk aydınlarının yanlış tanımlar, parametreler, modeller üzerinden hareket ederek, yanlış yönlendirmeleridir.
Bozyel, 3-“Bizim PKK’ye yönelik eleştirilerimiz var, ama PKK karşıtı belli bir tutumumuz yok. ( … ) Şu anda PKK’lı arkadaşlarımızın politikalarını doğru bulmuyoruz. Bu son olay bizi çok üzmüştür. (….) Buna hiçbir anlam veremiyoruz” diyor.
Bayram Bozyel’in bağlı bulunduğu dar ve soğuk savaş dönemi geleneği, HAK-PAR’ın Onursal Başkanı Rahmetli A. Melik Fırat: PKK’nın devlet tarafından kurulduğunu, Öcalan’ın devletin adamı olduğu konusunda açık beyan ve görüşleri var. Bu beyan ve görüşler de kamuoyu tarafından bilindiği gibi, karşılıklı sert çatışma ve polemikler konusu olduğu da bilinmektedir. O zaman Bayram Bozyel’in “PKK karşıtı bir tutumumuz yok” yaklaşımı, ana referanstan ve düşünce sisteminden kopuş ve karşıt bir tutumdan başka bir şey değildir. Onursal Başkanın mezarda kemiklerinin sızladığından da şüphe duymuyorum. PSK geleneğiyle çok çatışmalı olmaması, Bozyel’i rahatlatabilir.
Bayram Bozyel, “PKK’lı arkadaşlarının” politikalarını doğru mu bulmuyor, yoksa tehlikeli mi buluyor? Son olaydan kastının, Tokat’ta 8 askerin öldürülmesi olayı olduğu anlaşılıyor. Bu olay, üzücü bir olay mı, yoksa provokatif bir olay mıdır? Tokat’ta 8 askerin öldürülmesi olayı, provokatıf olduğu kadar, derin devlerin ve PKK’nın tehlikeli niyet ve amaçlarını açığa çıkarması bakımından da, Kürt ulusal çıkarlarına aykırı, PKK’nın hegemonik otoriter/faşizan yapısının devamını sağlayan bir gelişmedir. Bu bağlamda da, olay, üzücü olmasının ötesinde, karşı alınması gereken bir olay ve davranıştır.
Bayram Bozyel’in HAK-PAR genel Başkanı ve eski PSK geleneğine bağlı olan bir siyasetçi ve bir Kürt olarak PKK’nın Tokat’taki 8 askeri öldürmesi olayına anlam vermemesi de, anlaşılır olmaktan öteye, diplomasiye sığınma efendiliğinin ötesinde, bir korkaklık değilse, cahilce patalojik bir yaklaşımdır.
Bozyel, 4-“Gerçekten Öcalan’dan ‘devlet! yararlanmalıdır. ( … ) PKK ile görüşme yolları bulunmalıdır. PKK faktörü ihmal edilmemelidir. Biz daha önce bunu önerdik” diyor.
Bayram Bozyel, devletin, 40 yıldır, PKK’dan ve Öcalan’dan, Kürt ulusal hareketinin tasfiyesi, Kürtlerin ve Kürt yurtseverlerinin katledilmesi, Kürdistan’ın diğer parçalarından Kürtlerle savaşması konusunda yararlandığı yetmiyormuş gibi, daha da çok yararlanmasını istiyor. Bayram Bozyel’in bu yararlanması, MİT Müsteşarı ve diğer devlet yetkililerinin Öcalan’ın İmralı’ya gelmesinden sonra “PKK ve Öcalan’dan birçok devlet yararlandı, bizden yararlanmalıyız” yaklaşımından farklı bir yaklaşım sunmuyor. Bu yaklaşımın da, devletin çıkarlarına bir yararlanma olduğu tartışmasız. Ayrıca, Bayram Bozyel’in PKK’dan yararlanmasını istediği devlet, otoriter, faşizan, sömürgeci bir devlet, bu devlet “Kürt sorununu” da çözmek istemiyor. PKK’de bu devlet politikasının partneri ve koltuk değneği.
Bayram Bozyel, Devletin PKK ile “görüşme yolları” bulmasını istiyor. Bu yaklaşım ve önerme, “PKK’yı Kürtler adına taraf ve muhatap kabul edin” demek anlamına gelmez mi? Objektif verili durum ve PKK’nın halk içindeki verili temsil gücü de bunu ortaya koymuyor mu? Verili durum savaş yasaları açısından da bakıldığı zaman da, PKK’nın muhatap alınması, diğer Kürtlerin de taraf ve muhatap kabul edilmemesi bu önermenin bir sonucu olmaz mı? Peki, PKK muhatap ve taraf kabul edildiği zaman, PKK doğal olarak kendi programını ve statüsünü dayatacaktır. Kürdistan’da silahlı bir egemen güç olmak isteyecektir. Bayram Bozyel bu duruma ne diyor, doğrusu merak konusu.
Bunların hepsi ayrıca, Bayram Bozyel’in bir parti genel başkanı olarak bu kapsamlı konuları düşünmediği, ya da iktidar v.b gibi kapsamlı konulardan habersiz ve bilgisiz olduğunu ortaya koyuyor.
Bozyel, en tehlikeli, düşünülmeden değilse devlete hizmet eden önermesini yapıyor ve diyor ki: 4-“PKK silahlı güçleri ülkeden çeksin. Bunlar ülke içinde olduğu sürece birileri bu işi provake edecektir. Yapılması gereken bu güçlerin yurtdışına çıkarılmasıdır.” (Taraf Gazetesi, 23 Aralık 2009, S. 10)
Bozyel, PKK’nın silah bırakmasını önermiyor, PKK’nın silahlı güçlerini ülkeden çekmesini öneriyor. Yani PKK silahlı güçlerini Türkiye’den çekecek. Nereye götürecek?. Bozyel’in önermesi, “bu güçlerin yurtdışına çıkarılması.” Kastedilen yurt dışı ise, Kürdistan Federe Bölgesi.
Bozyel’in bu önermesi, Öcalan’ın İmralı’ya gelmesinden sonra, silahı bırakacağını Türk Devletine söylemesine rağmen, Türk Devleti, PKK’nın silahlarını tümden bırakmasını aleyhinde gördüğünden, “silahlı güçlerinizi Güney Kürdistan Federe Bölgesine çekin” önermesiyle nitelik olarak aynılık taşımaktadır.
Türk Devleti, PKK silahlı güçlerini Kürdistan Federe Bölgesine çekmesini isterken, bir taşla iki-üç vurmuş oluyordu. Öyle de oldu. Türk Devleti, PKK’yi, hem Güney Kürdistan’a karşı tehdit unsuru haline getirdi, hem istediği zaman da PKK’nın Güney Kürdistan’daki varlığını gerekçe göstererek toprak işgali ve askeri operasyonlara gerekçe yaptı, hem de PKK’yi kendi yedek gücü olarak iç demokratikleşmeyi engelleyen, askerin egemenliğinin devamında bir aktör haline getirdi. “PKK var oldukça, askerin güçlü olarak var olması” algısının devamını sağladı.
Bozyel, bunları bile-bile, bunları yıllarca tartışmamıza ve yazmamıza rağmen, öneriyorsa, bunu iyi niyetle yorumlamak olanaklı değildir.
Diğer konular bana çok şaşırtıcı gelmedi. Onların Bozyel’in ve geleneğinin meşrebine uygun olduğunu biliyorum. Ama bu son nokta da tam da “Qua Vadi Bayram Bozyel?” demekten kendimi alıkoyamıyorum.
Gerçi PKK, işgalci bir güç olarak sömürgeci emellerle, Güney Kürdistan’da Irak KDP ve KYB’ye karşı savaş yürütürken, Bayram Bozyel’in Şefinin PKK’nın Güney Kürdistan’ı terk etmesini ve Güney Kürdistan Yönetiminin egemenliği altına girmesini istemeden, çözüm için barış grubu oluşturmasını göz önüne aldığım zaman da, Bozyel’in önermeleri benim için şaşırtıcı gelmiyor.
Amed, 06. 01. 2009